Kapadokya, insanlık tarihinin en eski yerleşim yerlerinden biri olup; doğası ,tarihi, kültürü ve coğrafyası ile benzersiz bir renk cümbüşü sunan bir ‘masal ülkesi’. Ve tabiki UNESCO’nun ‘Dünya Miras Listesi’ nde de yerini almış.
Bu büyülü yerle çocukları tanıştırmak için 30 Ağustos haftası 3 günlük bir gezi planladık 🙂 Hazır yola çıkmışken yolumuzun üzerinde iki uğrak noktamız oldu; biri Anıtkabir diğeri de Tuz gölü. Anıtkabiri de ayrı bir yazı olarak yazacağım…
Anıtkabir yazısı için => https://suprensesi.com/anitkabir.html
Aslında Kapadokya 3 günde gezilebilecek bir yer değil 🙁 O nedenle bolca araştırma sonrası belli başlı yerleri seçtik gezmek için. Programımız haliyle çok doluydu ilk günün yarısından fazlasını zaten Anıtkabir ve Tuz gölü ile doldurmuştuk.
Kapadokya’ya varır varmaz ilk durağımız MILLOCAL ( @millocal_restaurant_cappadocia) oldu. Burası hem yemekleri hem de manzarası ile çok güzel bir restoran. Testi kebabı ve patatesi mutlaka denenmeli …
Mutlaka rezervasyon yaptırın, özellikle akşam yemekleri için. Muhteşem bir gün batımı manzarası eşliğinde bir akşam yemeği için kesinlikle tercih edilmeli.
Yemek sonrası hotelimize eşyalarımızı bırakır bırakmaz gün batımını kaçırmamak için Kızılçukur Vadisi’ne koştuk 🙂
Burasının günbatımı gerçekten çokkk güzel . Ancak aşırı kalabalık oluyor erkenden piknik sandalyelerinizi kapıp gidin. Bir adet de tesis var ancak dediğim gibi çok kalabalık oluyor…. Ama manzara için o araç kuyruğunu beklemeye değer, pes etmeyin 🙂
Yorgun düşen Toprak gün batımını arabada gözlerini dinlendirerek geçiriyor 🙂
İkinci günümüze erken başlıyoruz daha gün doğmadan. Gün doğumunda balon turu vardı, ailenin yarısı balon turunda, yarısı da balonlarla fotoğraf çekimindeydi 🙂 Sabah erken bir heyecan yaşadık rüzgar sebebiyle balon turunun iptal olma ihtimali ile, ama neyse ki geç de olsa tüm balonlar havalandı. Şansımıza da festival varmış ve normalden de fazla balon vardı 🙂
Bu fotoğraflar için sabahın 5’inde kalkmış bir küçük prens 🙂
Kapadokya’da böyle bir anı biriktirmek isterseniz fotoğrafçımızı gözü kapalı tavsiye ederim. @mervepolatphotographer hem kendi, hem de çektiği kareler çok güzel …
Aşk Vadisinde küçük prens ile aşk 🙂
Toprak kocaman balonları gördüğünde şaşkına döndü…
Aslında diğer aile bireyleri ile balon kalkışında buluşmayı planlıyorduk ancak ne yazık ki kalabalık ve balonlarının bulunduğu lokasyona gidememiz yüzünden görüşemedik. O kadar çok istemiş olacağız ki kader bir şekilde bizi aynı kareye koymuş meğer 🙂
En sol ve en üstteki balon baba ve ablanın balonu 🙂
Balonlu olmasa da Kapadokya dokulu bir toplu fotomuz oldu balondan indikten sonra. İnişi de kaçırdık tarlanın içine iniş yaptığı için balon 🙂
Fotoğraf çekimi sonrası hotelimizde kahvaltımızı edip gezi programımıza başlıyoruz :
Kapadokya’daki jeomorfolojik oluşumun nasıl oluştuğunu, çeşitli dönemlere ilişkin suların seviyesini, aşınma düzeylerini değişik renk ve çizgilerle gözler önüne seren doğal bir sergi alanıdır. Burada,her birinin tepesinde birer küçük bazalt kaya bulunan tek gövdeli, bir,iki,üç boyunlu özgün peribacaları bulunur.
Zelve Vadisi
Bu vadide Hristiyanlar ve Müslümanlar 1924 yılına kadar barış içinde yaşamışlar. Önce Hristiyanlar zorunlu göç ile Yunanistan’a gönderilmiş, daha sonra 1950’li yıllarda da çökmeler nedeniyle Müslümanlar vadiyi terk etmek zorunda kalmıştır.
Bugün hala çökmelerin ve aşınmaların sürdüğü Zelve’de gerçekte üç vadi bulunuyor. Zelve harabeleri peri bacalarının en yaygın ve en güzel olduğu yer.
Elinde suluğu ile Zelve’yi gezen minik maceracı 🙂
Ekip biraz yorulmuş biraz da sıcaktan bunalmıştı o sebeple bir mola için @dreamspotcappadocia restoranına uğradık. Burası da yine Uçhisarda Milllocal’e yakın. Burası da tercih edilebilir yemek için…
Enerjimizi alıp seramik atölyesi için Avanos’a doğru yola çıkıyoruz. Uçhisar, Göreme, Avanos hepsi birbirine çok yakın yerler aracınız varsa.
Avanos
Kızılırmak kenarında kurulu, bugün çömlek atölyeleriyle ünlenmiş küçük bir kasaba. Çömlek, tuğla ve kiremit yapımında kullanılan kırmızı renkli toprağın nehri de boyaması nedeniyle Kızılırmak olarak adlandırılan bu akarsu Türkiye’nin en uzun nehridir (1335 km).
Avanos’ta yüzlerce çanak çömlek, kiremit tuğla imalathanesi bulunuyor. Onlardan en ünlüleri Chez Galip Seramik Atölyesi‘ne uğradık. Orda anneler alışveriş, kızlar seramik atölyesi yaptı…
Ches Galip Seramik atölyesi, ayrıca hemen yanındaki saç müzesi ile de ünlenmiştir.
Ches Galip Saç Müzesi
Dünyada bulunan ilk ve tek saç müzesinin hikayesi, 1979 yılında Fransız bir kadının buraya gelip , Galip usta ile tanışmasıyla başlar. 3 ayın sonunda gitmesi gereken Fransız kadından Galip usta, saçları çok güzel olduğu için 1 tutam bırakmasını ister. Saçla birlikte adını, adresini, iletişim bilgilerini yazan kadın Galip ustaya saçı verir ve saç atölyenin tavanında yerini aldığında bir müzenin temeli oluşur.
Daha sonra gelen birçok kişi de böyle saçlarını bırakmaya başlayınca 10 yıl içinde binlerce saç birikmiştir. Ve 1998 yılında da müze, Guinness rekorlar kitabına girmiştir.
Galip usta bu saçlar arasından çekilişler yapmaya karar vermiş ve kazananlar için hediyeler hazırlamıştır. Bu çekilişte kazanan 10kişi 1 haftalığına Kapadokya ya gelir, isteyen çanak yapımını öğrenir, isteyen at sırtında Kapadokya’yı gezer ve son 5 yıldır isteyen balon turuna katılır.Konaklama ve yeme içme masrafları galip ustanın atölyesi tarafından karşılanır.
Kızlar saçlarını bıraktılar saç müzesine, kim bilir belki bu sene bize çıkar Kapadokya tatili 😉
Avanos’ta Kızılırmak kenarında ufak bir yürüyüş yapıp, hatta üzerindeki sallanan köprüden geçip Uçhisar Kalesi’nde gün batımına yetişmeye koşuyoruz.
Uçhisar
Kapadokya’nın kalbinde duran yaklaşık 50 m. yüksekliğindeki bu tepe, bölgenin en yüksek noktasında (1400 m.) kurulan kalesiyle Kapadokya’nın büyük bir bölümüne hakimdir. Kalenin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı belli değilmiş. Ama Roma, Bizans, Selçuklu ve Beylikler ile Osmanlı dönemlerinde çok önemli bir uç savunma noktası olmuş.
Kayalık Kapadokya’nın algılanabilmesi için Uçhisar’a çıkmak şart. Tepeye çıkınca mükafatını alıyorsunuz.
Erciyes Dağı manzaralı Uçhisar Kalesi Uçhisar Kalesinin tepesindeki Türk Bayrağına kadar 1.5 yaşındaki çocukla tırmandık ! İsterseniz başarırsınız…
Uçhisar kalesinin önünde birçok hediyelik eşya dükkanı var. Deve ve midilli bile var 🙂
Günü batırdıktan sonra, akşam yemeği için Reserved restorana gittik. Yemekler ve servis çok iyi ama manzara beklemeyin. Rezervasyon yaptırmanız gerekiyor isminden anlaşılacağı üzre 🙂
Derinkuyu Yeraltı Şehri
Bursa’ya dönüş yapacağımız güne bıraktık burayı gezmeyi çünkü Göreme’ye yaklaşık 40-45 dk uzaklıkta.
Yerin altında sekiz kattan oluşan Derinkuyu Yeraltı Şehri, en popüler yer altı şehri . Zamanında 50.000 kişinin yaşayabildiği yeraltı şehrindeki yerleşik yaşamın, Asurlar’a dayandığı düşünülüyor. Burada misyonerler okulu, günah çıkartma yeri ve vaftiz havuzu bulunuyor. Derinkuyu ismini, içindeki kuyulardan alıyor. Bu kuyular, yerin 60 metre aşağısına inerek, doğal bir havalandırma görevi görüyor. Derinkuyu’nun altında 400-500 adet yer altı şehri daha varmış ve bunlara ait 600 adet iniş çıkış kapısı var. Bu kapılar şu an halen oturulmakta olan evlerin içerisinde olduğundan yeraltı şehrinin bazı kısımları halk tarafından depo olarak kullanılıyor.
Birbirine bağlı odalardan oluşan bu şehirlerde bazı odalar ancak bir insanın geçebileceği kadar dar tünellerle birbirine bağlanıyor. Tünellerin giriş çıkışlarında güvenlik nedeniyle tüneli kapatmak için kullanılan büyük taş silindirler var.
Son olarak konaklama için Medusa Cave Hotel’de kalmıştık. Hotel temiz bir mağra hoteli. Ancak sadece o kadar 🙂 Ufak bir işletme. Fiyat olarak uygun sadece uyumak için kullanılabilecek bir hotel.
Bursa’ya dönüş yolunda Eskişehir’de yol üstündeki Ayten Usta’da yemek molası verebilirsiniz. Meşhur Eskişehir parklarının bir tanesinin içinde 🙂
Kısa ancak çok güzel bir gezinin sonuna geldik…
Size iyi gezmeler…