Kasım ara tatilinde çocuklarla nereye gidelim diye düşünürken, Su’nun çok görmek istediği ‘ Pamukkale Travertenleri ‘ bu sezonda olur mu olmaz mı derken kendimizi Denizli yollarında bulduk 🙂
Sabah erkenden yola çıktık, daha saat 10 olmadan etrafımızdaki bembeyaz pamuk tarlalarının içinde bulduk kendimizi …
Amacımız her ne kadar hemen travertenleri görmekse de önce antik kenti görüp, sonra travertenlerde ıslanmayı planladık.
Hierapolis (Travertenler, Hierapolis Antik Kenti ve Antik Havuz var ) Haftanın her günü açık. Sadece müze kısmı Pazartesi günleri kapalı. (Müze antik havuz ile travertenler arasında kalıyor ) O nedenle biz Pazar yoldan hotele bile uğramadan direk burayı gezmeyi planladık. Normalde Hierapolis Antik Kenti ve Pamukkale Travertenleri yaz kış 8.00’de açılıp, Nisan -Ekim arası 21.00’de, Kasım – Mart arası 17.00’de kapanıyor.
Travertenler, Hierapolis Antik Kenti ve Antik Havuz kocaman bir Denizli horozunun heykeli etrafında yerleşmiş diyebiliriz.
Pamukkale travertenlerini, Hierapolis Antik Kenti’ni ve Antik Havuz’u müzekart ile ücretsiz görebiliriniz. Eğer Antik Havuz’da yüzmek isterseniz, biz kasım ayı olması sebebiyle yapamamıştık, havuzda yüzmek için ayrı bir ödeme yapmanız gerekiyor ve müze kart geçmiyor. Yüzmek isterseniz bilet almak zorundasınız, yoksa sadece görmek ve fotoğraflamak ücretisiz. Görmeden gitmeyin.
Antik Havuz (Kleopatra Havuzu)
Buradaki “Kleopatra Havuzu” lakaplı antik havuz 23 yüzyıllık bir havuzmuş. Zamanında meydana gelen bir deprem şehrin ortasında bir çukur açınca, şehrin güzelim sütunlarını da tutmuş içine savurmuş, özgür kalan termal sular da içini doldurunca bu Antik Havuz oluşmuş. Yüzmesi çok keyifli olur muhakkak ama biz inşallah birdahaki sefere…
Antik havuzu gördükten sonra hemen horoz heykelinin sağından yukarıya doğru uzanıp Hierapolis antik kente doğru yürüdük.
Hierapolis Antik Kenti
Hierapolis kentinin kuruluşu hakkında bilgilerin kısıtlı olmasına karşın; Bergama Krallarından II. Eumenes tarafından MÖ. II. YY. başlarında kurulduğu ve Bergamanın efsanevi kurucusu Telephosun karısı Amazonlar kraliçesi Hieradan dolayı, Hierapolis adını aldığı bilinmektedir. Hierapolis, Helen döneminde termal kaynaklarıyla ünlü bir kaplıca kentiymiş. Hierapolis İÖ133 yılında Pergamon krallığının diğer tüm toprakları ile birlikte Roma yönetimine geçmiş. Kent İS 60 yılında depremle yerle bir olduktan sonra tekrar kurulmuş ve İS 196-215 yılları arasında zirveye ulaşmış. 6.yy da önemini yitirmeye başlamış ve terk edilen Hierapolis, daha sonra sular ve traverten çökeltileri arasında kalmış. Hierapolis, XII. yüzyıl sonlarına doğru Türklerin eline geçmiştir.
Hem kültürel hem doğal miras olarak UNESCO Dünya Miras Listesi’ nde yer alan ve dünyada eşi benzeri olmayan 2500 yıllık Pamukkale Hierapolis Antik Kenti’ nde bulunan ve gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları neticesinde, Antalya Perge Tiyatrosunun dışında hiçbir antik tiyatroda bulunmayan mitolojik kabartmaları, görkemli sahne binası, oturma basamakları ile Hierapolis Antik Tiyatrosu, şu anda Akdeniz havzası içinde Roma Dönemi Anadolu Tiyatroları arasında en önemli ve özgün bir yere sahip.
Bu ihtişamlı tiyatroda fotoğraf çekimlerine doyamadık, inanılmaz beğendim sadece küçük çocuklarla düşme riskine karşı biraz da tedirgin oldum o kadar… Analık 🙂
Veee artık burda da milyonlarca fotoğraf çektirdikten sonra sıra travertenlere gelmişti …
Pamukkale Travertenleri
Pamukkale termal su anlamında çok zengin bir bölge. Zaten Pamukkale 2300 yıldır spa / şifahane olarak kullanılıyor. Hatta hemen bitişiğindeki Hierapolis Antik Kenti’nin zengin ve önemli bir şehir olmasında bunun çok büyük etkisi olmuş.
Pamukkale’ye beyaz görüntüsünü veren bu termal sular ve içindeki mineraller. Kalsiyum Hidrokarbonat açısından zengin termal su, yüzeye çıktığında oksijenle temas ediyor, bu temasla suyun içindeki Karbondioksit ve Karbon Monoksit uçuyor ve geriye sadece Kalsiyum Karbonat kalıyor. Çökelen Kalsiyum Karbonat zamanla üst üstte birikerek ve katılaşarak (çünkü başlangıçta bu çökelme jel kıvamında oluyor) travertenleri oluşturuyor. Bölgede 35 ile 100 C arası sıcaklıklarda toplam 17 termal su kaynağı var ve bu sular kaynaktan çıktıktan, travertenleri oluşturdukları alana dökülene kadar ortalama 240 – 300 m yol katediyorlar ve geçtikleri yerleri zamanla beyaza boyuyorlar.
@bizevdeyokuz
Açıkçası çok daha kötü bir tablo ile karşılaşmayı bekliyordum, kararmış taşlar, akmayan sular gibi… Ancak inanılmaz beyaz ve turkuaz sular içinde görünce travertenleri inanılmaz mutlu oldum 🙂
Travertenlere gideceğiniz zaman yanınıza ;
- Plastik torba, çünkü ayakkabılarınızı çıkartıp yanınıza almanız gerekecek.
- Havuza girmek için havlu. Islak mayolar için poşet.
- Atıştırmalık. Civardaki cafeler çok iyi değil ve gereksiz pahalı…
Pamukkale Arkeoloji Müzesi
Hierapolis kentinin en büyük yapılarından biri olan Roma Hamamı, 1984 yılından beri Hierapolis Arkeoloji Müzesi olarak hizmet vermektedir. Müzede Hierapolis kazılarından çıkan eserlerin yanında Laodikeia, Colossai, Tripolis, Attuda gibi Lycos (Çürüksu) vadisi kentlerinden gelen eserler de bulunmaktadır.
Hierapolis Hamamı’nın bölümlerinden olan üç kapalı mekân ile doğu bitişiğindeki kütüphane ve gymnasium olarak bilinen açık mekânlar müze teşhir alanları olarak düzenlenmiştir. Küçük ve büyük birçok eserin sergilendiği müze üç kapalı mekândan oluşmaktadır. Açık alanda sergilenen eserler ise daha çok mermer ve taş eserlerdir.
Domitianus Kemeri
Hierapolis’in Domitianus Kemeri’nden güney kapısına kadar uzanan ana caddesi, Plateia adıyla anılan geniş ve sütunlu bir yolmuş.
İlk Gün hem yol hem gezi baya bir yorulduk, çocuklar da tabi 🙂 Hotel’e yerleşme zamanı gelmişti. Spa Hotel Colossae Thermal Pamukkale’de kalmıştık. 2 gün için ideal bir otel, içinde termal ve normal havuzları da var. Hotelimizin konumunu özellikle Karacahayıt Kasabası’ndan seçmiştik. Karahayıt Kasabası’ndaki kaplıcalar, Pamukkale’nin 5 km kuzeyinde Denizli merkeze de 20km uzaklıkta bulunuyor. Suyunun özelliği sülfat, bikarbonat, kalsiyum, karbondioksit gibi madenlerce zengin olması. Denizli şifalı sular ve kaplıcalar konusunda çok zengin bir coğrafyaya sahip olması sebebiyle termal turizmin en gelişmiş olduğu illerden.
İkinci gün gözümüzü açıp kendimizi toparladığımız gibi Laodikeia Antik Kenti ile başladık gezimize.
Laodikeia Antik Kenti
Bugünkü şehir merkezine 5-6 km uzaklıktaki Laodikeia Antik Kenti Denizli’de kurulan ilk kent olarak sayılıyor. Kent, Seleukoslar Kralı II. Antiokhos Teos tarafından eşi kraliçe Laodike adına, M.Ö. 3. yy’ın ortalarında (M.Ö. 261-253) kurulmuştur. Laodikeia’nın önemli antik yol güzergâhlarının kavşak noktasında olması, topografik yapıya bağlı Seleukos politikasına uygun yer seçimi, askeri, idari ve ekonomik konumu sebebiyle bölgenin ana merkezi durumundadır.Antik kaynaklara göre ta o zamanda Laodikeia’nın yünlü dokumacılık ürünleri çok ünlüymüş. Burada Hıristiyanlık dünyasının en eski ve en önemli kutsal yapılarından biri olan bir kilise de bulunuyor. Bu özelliği ile Hristiyanlarca bir nevi hac mekanlarından.
Antil kentte epey yorulduk ve acıktık. Öğle yemeği için methini duyduğumuz ‘Garson Şükrü’ vardı planlarımızda ammmaa pazartesileri açık değillermiş. Burası da birdahaki sefere kaldı… Hemen rotayı merkezdeki meşhur Denizli Kebabı ve Zafer gazozu kombinasyonuna çevirdik. Gazoz sever olarak Zafer gazozu gitmişken denemenizi tavsiye ederim. Kaleiçini ve merkezi gezip yediklerimizi eritince Hacı Şerif’in baba ocağında da ortaya karış tabak yaptık 🙂
Çamlıkta biraz takılıp kahvelerimizi içip hotelimize döndük …
Böylece 2.günümüzün kapanışını yaptık. Aslında planlarımızda Teleferik (Bağbaşı Yaylası) da vardı ancak 4 çocukla orayı yetiştiremedik 🙂 Görünen o ki Denizli’ye tekrar gelinecek …
3.gün dönüş yolu ve dönmeden önce de sabah hotelin havuzlarından faydalanıp Buldan’a uğrayıp Bursa’ya dönüyoruz…
Son durak Tripolis Antik Kenti.
Tripolis Antik Kenti – Buldan
Burası Denizli’nin merkeze 40 km. uzaklıktaki Buldan ilçesi Yenicekent Mahallesi ve Menderes Nehri arasındaki yamaç üzerinde kurulmuş önemli bir antik kent. Burasının kuruluş tarihi net değil fakat yapılan kazılarda bulunan kalıntılara göre Tripolis’te kent hayatı Geç Neolitik- Erken Kalkolitik Dönem’e (MÖ 5500) kadar uzanıyor. Konum olarak Frigya – Lidya ve Karya Uygarlıkları kesişiminde bulunduğundan ticaret sayesinde zenginleşme avantajı yakalamış bir kent. Fakat en nihayetinde burası da depremlerden nasibini almış antik kentlerden. Günümüze kadar ayakta kalmayı başarmış çoğu yapı da MS 1-3 yy Roma Dönemi’nden kalma. Zaten kent en ihtişamlı devrini de bu dönemde yaşamış. 1304-1305 tarihlerinden itibaren Tripolis/Yenice’nin de içinde bulunduğu bölgede İnançoğulları ve Germiyanoğulları ile birlikte Türk hakimiyeti başlar. 1429’da Denizli ve çevresi Osmanlı hakimiyetine girer.
Denizli tekrar görüşmek dileği ile …