Alsace bölgesi yüzyıllar boyunca Fransa, Avusturya ve Almanya arasında çatışmalara sahne olmuş fakat bugün şirin mi şirin köyleri, surlarla çevrili kasabaları ve uçsuz bucaksız üzüm bağlarıyla huzurlu bir atmosfere sahip. Fransa’nın Rhin Nehri’nin çizdiği kuzeydoğu sınırında uzanan Alsace, Vosges Dağları ve Almanya’daki Schwarzwald arasında verimli bir nehir havzasında yer alır. Alsace’daki, Route des Vins üzerindeki bağlar Vosges Dağaları’nın eteklerindeki köylerle iç içedir.
Bölgenin asıl çekici yanı şarapları ve mutfağı. Winstub’larda (şarap mahzeni) Reisling ve Gewürztraminer gibi beyaz şaraplar eşliğinde lahana turşusu sunuyorlar.
Biz bu bölgeye Pegasus’la Sabiha Gökçen’den yaklaşık 3 saat süren bir uçuşla Euroairport’a ulaştık. Bu havaalanından Fransa(Mulhouse), Almanya(Freiburg) ve İsviçre(Basel)’ye ayrı ayrı çıkış var. Pasaport kontrolden geçtikten sonra hangi ülkeye gidecekseniz o kapıdan çıkmanız gerekiyor. Biz 3 günlük bir gezi planladık 1 gün Strasbourg, 2 gün Colmar olmak üzere. Çok fazla bir zamanımız olmadığı için araba kiraladık booking.com’dan. Araç kiralama için rentalcars.com ‘a da bakabilirsiniz, hangisinde daha uygun bulursanız kiralayabilirsiniz. Araç kirası 265 tl, tam koruma da 442 tl tuttu. Şansımıza çokkk tatlı ve şirin bir araba denk geldi 🙂
Siz ne dersiniz 🙂
Gezimizi Strasbourg’tan aşağıya doğru planladık, o nedenle ilk gün havaalanından direk Strasbourg’a geçtik. Biz Strasbourg’a A35 üzerinden geçtik zaman kaybetmemek ve geri dönüşümüz olacağı için ama siz bu rotayı sadece bir kere geçecekseniz A35’ten uzak durun, çünkü kendisi otoban yolu ve hiçbir özelliği yok hızlı olması dışında. Basel Mulhouse’tan Strasbourg’a 1,5 saatte gidebiliyorsunuz A35 üzerinden (130 km). İlk gün Strasbourg’ta kaldıktan sonra ikinci gün Vosges Dağları üzerinden Route des Vins‘i takip ederek Colmar’a indik.
Şarap yolu üzerinde uğradığımız şipşirin köyleri yukardan aşağıya sıralayacak olursak ;
- Obernai ; Şarap yolunun kuzey ucundaki Obernai eski Alsace’dan izler taşıyor. Arka sokaklarda Ronesans ve Ortaçağ’dan kalma ahşap iskeletli zarif evler görülebilir. Hem evlerin güzelliği hem de süslerin tatlılığı bitirdi beni…2. Saint- Hippolyte : Yol üstündeki masal kasabalarından biri girer girmez büyüleniyorsunuz. O kadar büyülendim ki marteniçkamı bile bu kasabanın girişindeki minik parktaki bir ağaca bağladım 🙂3. Bergheim : Minik mi minik, şirin mi şirin, yeşil mi yeşil hem de turist kalabalığı olmayan bir kasaba. 1300’lü yıllara kadar korunan surları sayesinde çok iyi korunmuş bu kasabanın her köşesi ayrı güzel…
4. Ribeauville : Harabe halindeki üç kalenin hakim olduğu Ribeauville, Route des Vins üzerindeki diğer yerler gibi etkileyici bir kasaba. Kasabada flüt çalan bir çocuk heykeli var, hikayesi de geçmişte flüt çalarak Ribeauville’e gelen ve burada yaşayan herkese flüt çalmayı öğreten bir çocuğa uzanıyor. Hatta bu hikayenin anısına Eylül ayında The Pfifferdaj festivali yapılıyor.5. Riquewihr : Rengarenk evlere doyacağınz bir köy. Buradaki şarap üreticileri, hem parazite karşı erken önlem olması hem de zarif durması için asma sıralarının sonuna gül dikerlermiş. Devrime kadar Würtemberg kontlarına ait olan köy Tokay, Pinot Gris, Gewürtztraminer ve Riesling gibi çok kaliteli şaraplarıyla büyük servet kazanmış. 6. Kaysersberg : Bu köyün diğer köylerden en büyük farklılığı, köyün arasından geçen Weiss Nehri ve üzerindeki tarihi taş köprüsü ile mükemmel bir manzaraya sahip olması. 2017 yılında Fransa’nın en sevilen köyü seçilmiş. Hakkını da veriyor tabiki…7. Eguisheim : Colmar’a 7 km mesafede orta çağ dokusu, daracık sokakları ve rengarenk evleri ile Hansel ve Gretel atmosferine sahip minik kasaba. Romalılar şarap ekimini burada geliştirmiş. 2013 yılında Fransa’nın en favori köyü seçilmiş.
Şimdilik benden bu kadar …. Colmar ve Strasbourg için ayrı yazacağım…