Amsterdam’ı çok sevdim , şehir büyüleyici… Ne anlatsam nasıl anlatsam az… Havaalanına iner inmez güzel çiçeklerle dolu dükkanlar bizi karşılıyor…
Sonra da bir taksi ile hotelimize gidip bavulumuzu bırakıp kendimizi dışarı atma derdindeyiz. Biz çok fazla süremiz olmadığı için taksi kullandık ama metro ve tramvay ağı çok gelişmiş, çok rahat şehri gezebilirsiniz. Hotelimizde bizi bekleyen bir sürpriz de vardı. Odamızda galata kulesinin de yer aldığı güzel bir İstanbul fotoğrafı vardı 🙂 Hotelin ortakları Türkmüş, bu sabah kahvaltısına da yansımış tabi 🙂 Hotelimiz Corendon Vitality Hotel di, ilgilenenlere tavsiye ederim 😉
Gelelim masal gibi evlerin şehri Amsterdam’a…
Amsterdam, Hollanda’nın başkenti, Aslında 12. yüzyılda Amstel ırmağının kıyısında bir balıkçı köyü olarak kurulmuş fakat bugün Hollanda’nın kişi sayısı bakımından en büyük, kültürel ve parasal yönden de en önemli kenti.
Adı, ilk kurulduğu zamanlarda Amstel ırmağının üzerine kurulan su bendi (“dam”) olan Amstelredamme’ın zamanla Amsterdam olmasından geliyormuş.
Amsterdam, çoğunlukla 17. yüzyıldan kalma yapılarıyla, Avrupa’daki en köklü kent dokularından birini barındırıyor. Kentin eski bölümü iç içe geçmiş ay biçimindeki kanallardan oluşuyor. Bu kanalların iki yakasındaki tarihî evlerin bir bölümü bugün ev, geri kalanı ise, kamu ya da özel işyeri olarak kullanılıyor.
Şehri gezmeye başlamadan önce bir kanal turu yapmanızı öneririm. Kanal turu çok güzel 1-2 saat geçirmenizi sağlayacaktır ve şehri genel bir görmenizi sağlayacaktır.
Hollanda’nın birçok yerinde olduğu gibi, Amsterdam’da da kanallar bataklık olan bölgede öncelikle suları denetim altına almak için kazılmıştır. Bunun yanı sıra savunma ile ulaşım için de kullanılmıştır. Bazı kanalların üzerinde tekne evler bulunur. Bunlar genellikle eski tekneler ya da baştan ev olarak tasarlanmış teknelerdir. İlk olarak 60’lı 70’li yıllardaki konut sıkıntısının sonucu olarak ortaya çıkan tekne evler, bugünlerde yalnızca zorunluluktan değil, daha çok bir yaşam tarzı yeğlemesi olarak öne çıkmaktadır.
Diğer bir yaşam tarzı da ; Bisiklet
Amsterdam, görüp görebileceğiniz, metrekareye düşen en çok bisikleti bulunduran bir yer.
Şehirde insan sayısının 2 katı bisiklet mevcut 🙂 Her yer bisiklet ve bisikletli… Bisikletlere özel trafik ışıkları bile var. Eğer dikkat etmezseniz yaya olarak sizi ezip geçerler. Bir de azar işitirsiniz. Bisikletlilere dikkat!
Amsterdam’da karşıdan karşıya geçmek için; önce bisiklet yoluna, sonra tren yoluna sonra otomobil yoluna bakıp geçmeniz lazım. Aman Dikkat!
Şehrin en ünlü meydanlarından biri olan Dam Meydanı hakkında çok şey okudum gelmeden önce, ancak gittiğimde umduğumu bulamadım çünkü meydanı bir etkinlik için kapatmışlardı 🙁
İşte Nieuwe Kerk önündeki bu çadırlar bu Dam meydanının bütün ihtişamını gölgelemişti.
Nieuwe Kerk; kentin ikinci cemaat kilisesi (ilki Oude Kerk), 14.yüzyıldan kalma. Defalarca tamir gördüğü için eski güzelliğini yitirmiş.
Bu meydandaki önemli yapılardan biri de Madame Tussauds Scenerama. Bu müze kraliyet ailesi,efsane sporcular, popüler müzisyenler, film yıldızları ve Hollanalı ünlüler konulu etkileşimli sergilere ev sahipliği yapar.
Şehrin en çok hoşuma giden bölgelerinden bir tanesi de Museumplein. Müze semti 1800’lü yılların sonuna kadar çiftliklerden ve küçük arazilerden oluşuyormuş. Daha sonra bu bölge sanat ve kültür alanı olarak belirlenmiş ve Amsterdam’ın Rijksmuseum, Stedelijk Museum ve Concertgebouw gibi en büyük kültür anıtlarının yapımı için hazırlıklar başlamış. 1973’te bunlara Van Gogh Museum eklenmiş.
Ve Rijkmuseum önünde de, fotoğraf çekmek için sıra beklediğiniz, 1 sn boş bulmanız çok zor olan ünlü ‘I amsterdam’ yazısı var 🙂
Şanslıydık ki kadrajda kimse olmadan fotoğraf çektirebildik 🙂
Burdan hemen, bu bölgede bulunan Vondelpark’a geçiyoruz. Burası Amsterdam’ın National Parkı…
Bütün yorgunluğumuzu burda atıyoruz 🙂 Veee devam ediyoruz…
Ünlü Amsterdam sakinleri arasında Anne Frank, ressam Rembrandt van Rijn ve Vincent van Gogh adlı sanatçılar ve filozof Baruch Spinoza yer almakta.
Anne Frank Huis, II. Dünya Savaşı sırasında Frank ve van Pels aileleri Yahudi oldukları ihbar edilene dek iki yıl bu evde Nazilerden saklanmışlar. 13 yaşındaki Anne, ünlü günlüğünü tutmaya 1942 de başlamış. Günlük aynı zamanda, sınırlı bir yaşam alanında, sürekli ölüm tehlikesi altında yaşayan bir çocuğun dünyasını belgeler.
Anne Frank Huis’un ziyaretçileri ikinci kata çıkar ve döner kitaplığın örtüğü gizli daireye girebilirler. Yıllık 1 milyon ziyaretçisi olan Anne Frank Huis’a gün içinde hangi saatte giderseniz gidin müze kalabalıktır. Uzun giriş sırasında beklememek için internetten biletinizi alabilirsiniz. Son giriş kapanış saatinden yarım saat öncedir.
Amsterdamla ilgili araştırma yaparken rastladığım ilginç bilgiler 🙂
Amsterdam’ın XXX simgesi nereden geliyor?
Amsterdam’a gittiğinizde birçok yerde XXX simgesini göreceksiniz. Internet camiasında her ne kadar bu simge cinselliği ifade etse ve üstelik Amsterdam da seksin uyuşturucunun vatanı olsa da, düşündüğümüz gibi XXX bu anlamda bir simge değilmiş. I.yy da Amsterdam da bir balıkçı X şeklinde bir çarmağa gerilerek idam edilmiş. Liman şehri olan Amsterdamlılar da bu olayı unutmamak için bayraklarında X kullanmışlar. Birinci X şehri vebadan, ikinicisi yangından, üçünsüsü ise selden koruyormuş. Sonraları da kraliyet armasında kullanılmış. Hala banklarda, hediyelik eşyalarda ve muhtelif yerlerde XXX görebilirsiniz.
Netherlands mı, Holland mı?
Hollanda kelimesinin İngilizce’de 2 türlü ifade edildiğini biliyorsunuz. Holland ve Netherlands. Aslında ülkenin gerçek adı Netherlands, dutch dilinde söylersek Nederland. Anlamı alçakda kalan ülke. Peki neden Holland diyoruz? Sebebi şu; Hollanda 12 bölgeye ayrılmıştır. Tıpkı bizdeki marmara, iç anadolu, doğu anadolu gibi.. Bu bölgelerden en meşhuru Holland bölgesidir. Amsterdam buradadır. İngilizce’de Holland dediğimizde sanki Hollanda ülkesini kastediyormuşuz gibi anlaşılıyor. Halbuki doğrusu Netherlands olacak!
Amsterdam’ın kendine has evleri
Amsterdam eskiden beri, mimarisi “belli bir üsluba” sahip bir kent olarak bilinirmiş; bu mimarinin özelliği, çarpıcı bir etki yaratmasından çok ilgi çekici ayrıntılar sunmasında yatarmış. 15.yy dan sonra, planlama yasaları, arsa genişlikleri ve toprağın üst tabakasının dayanıksızlığı gibi kısıtlamalar, mimarları ağırlığı azaltabilmek için büyük pencereleri olan binalar yapmaya, hafif tuğla ya da kumtaşı kullanmaya zorlamış. Evin pencereleri sökülebilen demonte pencerelermiş. Her apartmanın tepesinde de bir kanca mevcut. Bir halat vasıtasıyla eşyalar sökülen pencereden içeri çekiliyormuş. Vinçlerin çatı katına mal çıkarırken camların kırılmaması için kanal evleri öne doğru eğimli yapılırmış.
Peki Ne yesek ; )
Patatesi çok ünlü envai çeşit soslarıyla birlikte. Külahta patatesinizi alırsınız hem gezersiniz zaman kaybetmezsiniz , hem de açlığınızı bastırırsınız 🙂
Eee tatlısız olmaz tabiii, Biz yemek yemekle çok zaman kaybetmeyelim diye atıştırmalık tercih ediyoruz daha çok, o nedenle öyle çok fazla restoran önerim olmayacak. Ama Amsterdam Hardrock cafe en sevdiğimiz 🙂
Gelelim Alışverişe 🙂
Her yerde göreceğiniz takunyalar rengarenk… İster magnet ister saksı … her türlü formu mevcut…
Tahta pabuçlar eskiden gerçekten giymek için yapılıyormuş. Fakat şimdilerde hediyelik eşya olarak yapılıp satılıyor. Fakat giymek isterseniz de ayağınıza uygun bir numarasını alıp deneyebilirsiniz 🙂
Dünya çapında ünlü olan Gouda ve Edam peynirleri çeşitli olgunluk derecelerinde şehrin her yerinde satışa sunuluyor. Peynir severler bu şehirde bayram edebilir 🙂
Osmanlı İmparatorluğu’ndan getirilen ilk lale soğanı Hollanda toprağında Carolus Clusius tarafından 1593 yılında yetiştirilmiş. Ne yazık ki Osmanlıdan Hollanda’ya gönderilmiş olan lale soğanları, günümüzde artık Hollanda’dan ithal ediliyor 🙁 Hediye amaçlı lale soğanı alabilirsiniz ama benimkiler çıkmadı, toprağını sevmedi herhalde 🙁 En iyisi tahta lalelerden alıp dekoratif amaçlı evinize koymak 😉
Amsterdam’da aslında en çok merak ettiğim lale tarlalarıydı fakat gittiğim mevsimde laleler yoktu 🙁 Haarlem ile Leiden arasındaki 30 km’lik bir şeridi kaplayan Bloembollensteek, Hollanda’da lale yetiştiriciliğinin en önemli bölgesidir. Ocak sonlarından itibaren tarlalar birbiri ardına açan rengarenk çiçeklerle şenlenirmiş. Erkenci çiğdemleri nisan ortalarında en canlı renklerine bürünen laleler izlermiş…
Birgün tekrar gideceğim o lale tarlalarını gezmek için…
Görüşmek üzere Amsterdam 😉